Depremi Çocuklara Anlatmak ve Doğru Yaklaşım
- 5.11.2020
* Öncelikle depremin mümkün olduğunca yalın ama gerçek bir şekilde anlatılması gerekir. Yani, fazla detaya girmeden (çocuklarımıza açıklayıcı ve bilimsel olmak adına bazen algılayabileceklerinden fazla detaya girebiliyoruz) ama somut ve gerçeğe dayanan bir aktarımla depremin ne olduğunu anlatmamız gerekir. Depremin aslında tıpkı yağmur gibi, kar gibi, gök gürlemesi gibi, mevsimlerin oluşması gibi bir doğa olayı olduğu, bazen yer yüzü üzerinde bulunan katmanların doğal bir şekilde hareket ettikleri ve bu hareket sonucunda da yeryüzünün sallandığı söylenebilir. Ancak bunun bir doğa olayı olduğu söylenirken, deprem yaşarken korkabileceğimiz de vurgulanmalıdır.
* Depremle ilgili çocuğumuzun sorduğu hiçbir soru geçiştirilmemeli, konu kapatılmamalıdır. Aksi durumda çocuk zihninde hayal gücünü de kullanarak kendi cevaplarını arayacaktır. Ancak bazen öyle sorular sorabilirler ki cevabını vermekte gerçekten zorlanırsınız. Bu gibi durumlarda bilim insanlarının, uzmanların bu konuda araştırmalar yaptığını, çalışmalar yürüttüğünü söyleyebilirsiniz.
* Açık ve dürüst bir iletişim önemli olmakla birlikte, fazlaca maruz kalmanın çoğu zaman bizleri dahi zorlayan bir durum olduğunu unutmadan, çocuğumuzun yanında fazlaca detay konuşmaktan kaçınmak gerekir. Buradan hareketle, çocuğun bulunduğu ortamda sürekli ekranda deprem ve enkaz görüntülerinin açık olmasının da oldukça yaralayıcı olacağı söylenebilir. En çok duymak ve hissetmek istedikleri şey, güvende olduğunuz, gerekli önlemleri aldığınızdır.
Bu aktarımı ne kadar sağlıklı yaparsak yapalım, normal olmayan bir durum yaşıyoruz, kayıplarımız var. Dolayısıyla normal olmayan durumda normal hissetmek ve tamamen normal davranmak her zaman mümkün olmayacaktır.
Bunu kabul etmek ve çocuklarımızın, aktarımlarımız sağlıklı olsa da kaygı yaşayabileceğini bilmemiz gerekir. Öncelikle yaşadıkları kaygıyı biz yetişkinlerden farklı ifade edebileceklerini unutmayalım.
Elbette en önemli ve başlangıç adımımız çocuğumuzun duygusunu yok saymamak, geçiştirmemek ve ifade bulmasına fırsat vermektir. Dolayısıyla “Korkacak bir şey yok.” demek yerine “Evet çok korktun, hepimiz korktuk biliyor musun? Bir aradayız ve güvendeyiz. Evimiz güvenli” demek daha doğru olacaktır.
Biliyoruz ki çocuklarımız çevrelerinde olup bitenleri çoğunlukla ebeveynlerinin tepkilerini takip ederek algılarlar. Dolayısıyla; önce kendi duygu durumumuzu düzenlemeye çalışmalıyız. Ancak bu, yaşadığımız korku ve endişeye dair hiçbir şey yansıtmayacağımız anlamına gelmez. Tam tersi duygularımızı ifade edebiliyor olmalıyız ki çocuklarımız da korkusunun, endişelerinin doğal olduğunu ve paylaşılabilir olduğunu anlasın.
Çocukların ifade şeklinin her zaman sözel olmayacağını unutmayalım. Çünkü bazen rahatlatmak için çocuğunuzla konuşmak istersiniz ama o konuşmayı reddeder. Bu her zaman, durumu önemsemediğini ya da kaygı hissetmediğini göstermez. Bazı çocuklar duygularını sözel olarak ifade etmekte zorlanırlar. Bu durumlarda oyunun (evcilik, arabalar, hayvanlar gibi oyuncaklarla kurulan sembolik oyun özellikle), resmin gücünü kullanmakta fayda vardır. Bazen oynadığı oyunu, resmi anlatmasa da sadece çizmek ya da sadece oynamak bile ifade edici, iyileştirici etkiye sahiptir.
Rutinler çocuğa hayatın normal akışında devam ettiği mesajını vererek güven hissi yaratır. Dolayısıyla bu dönemde, depremden direkt etkilenen değilsek mümkün olduğunca rutini devam ettirmek anlamlı olacaktır.
Kaygı aynı zamanda sinir sistemi ile de alakalıdır. Kaygının giderilmesi için sinir sisteminin de devreye sokulması gerekir. Bunu yapmanın yolu da temastan geçer. Bu dönemde ya da kaygının yükseldiği herhangi bir anda çocuğun ve hatta biz yetişkinin en temel ihtiyacı sevdiğimiz, güvendiğimiz birine temas edebilmek, sıkı sıkı sarılabilmektir. Çünkü tıpkı bir bebeğin anne kucağında sakinleşmesi gibi, temas duyular aracılığıyla çocuğa güvende olduğu hissini verir. Sözden çok daha somuttur. Dolayısıyla evet bu dönemde, “Bir aradayız, güvendeyiz, evimiz, okulun sağlam” demek çok önemli olmakla birlikte temasla güven hissi desteklenmediği sürece çocuk için yetersiz kalacaktır.
Bu dönemde çocuklarınıza bol bol temas etmeye çalışın. Göz temasıyla buradayım demek, dokunmak, sarılmak, ufak yaş için hafifçe sallamak hem biz anne babalara hem de onlara sakinleştirici bir etki yapacaktır. Tabii buradan hareketle, çocukların yoğun kaygıyla gece anne babanın yatağına gelme, onlara sarılma ihtiyacı artabilir. Yoğun kaygının yaşandığı dönemlerde bu ihtiyacın karşılanmasında fayda olacaktır.
Maalesef bazı yaşam olayları üzücü, endişe verici, korkutucudur ve nasıl ki kendimizi bu duygulardan tamamen izole edemiyorsak, çocuklarımızın da belirli oranda korku, endişe duymasını engelleyemeyeceğimizi, normal olmayan bu durum karşısında verilen bu tepkilerin doğal olduğunu unutmayalım. Önemli olan, bu duyguları yaşarken onların yanında olup, güvende olduğunu hissettirerek duyguların kalıcı bir korku ya da kaygıya dönüşmesinin önüne geçebilmektir.
Yaşanan üzücü olayların tekrarı olmaması dileğiyle,
Ceren Yüksel Dışpınar
Klinik Psikolog
Mucit Panda Blog İçeriğidir.